Hayatımızın en kritik evresini oluşturan bebeklik dönemi, tüm yaşamımızı derinden etkileyebilecek kadar önemli bir süreçtir. Bu dönemde bebek için yeni dâhil olduğu dünyaya alışmak zor ve kaygı vericidir; fakat bu süreci bebek için kolaylaştıracak ve ona yardımcı olacak bir yol arkadaşı vardır: Anne. Bebeği bu noktada rahatlatmak ancak annenin onunla güvene, sıcaklığa dayalı bir bağ kurması ile mümkün olabilir. Anne karnında başlayan ve doğum sonrası devam eden bağlanma, bebeğin tüm insanlarla kuracağı ilişkileri şekillendirmede de önemlidir. Hayatımızda bu kadar önem taşıyan bağlanma konusunda detaylı bilgi elde etmek amacıyla Psk. Dr. Yeşim Türköz ile bir sohbet gerçekleştirdik ve bakın neler öğrendik.
Uzm. Psk. Özge Erel: Bebek için anne, güven duygusunu hissettiği ilk kişi. Bu duygunun bebeğe verdiği mesaj hem içinde bulunduğu dönem hem de sonraki yaşamı için oldukça önem taşıyor. Peki bu güven duygusu nasıl oluşuyor?
Psk. Dr. Yeşim Türköz
Psk. Dr. Yeşim Türköz: Bebek, dünyaya gelmeden önceki korunaklı ortamdan anne karnından çıktığı andan itibaren, yaklaşık 2-3 yıl boyunca güven açısından hassas bir zeminde durur. Hem biyolojik olarak hem de ruhsal ve sosyal varlığı açısından hayatta kalabilmek, olgunlaşabilmek için annenin istikrarlı bakım ve ilgisine ihtiyaç duyar. Bebeğin bu ihtiyacının karşılanması ancak anne ile kuracağı sağlıklı bir bağlanma ilişkisi ile mümkündür. Bu ilişki içinde annenin mükemmel değil, yeterince iyi bir anne olması yeterlidir. Bu da çocuğunun bedensel, ruhsal ve sosyal ihtiyaçlarını tutarlılık içinde yeterince karşılayabilmesi anlamına gelir. Anne, bu ilişki içinde bebeğe ne kadar güvenli bir zemin sağlıyorsa, bebek de kendi varlığını o oranda sağlamlaştırır ve gelecekteki ilişkilerini de olumlu etkileyecek güvenli bir bağlanma örüntüsü geliştirebilir. Kalıcı bir güven duygusunun oluşabilmesi için bebeğin, kendisini ilgi ve sevgiyi hak eden bir varlık olarak hissetmesi, annesini de güvenilir bir bakım veren olarak algıyabilmesi gereklidir.
Ö. E. : Elbette bu duygunun anne tarafından devamlılığı da oldukça önemli. Güvenin devamlılığı nasıl sağlanır ve annelerin farkında olmadan yaptıkları hangi davranışlar bu duygunun devamlılığını zedeler?
Y. T. : Güven duygusunun devamı, anne ve bebek arasındaki eşzamanlılık ve ritim sayesinde sağlanır. Anne, bebeğinin ihtiyaç ve değişen duygu durum döngüsüne ne kadar uyum sağlayabiliyor, öngöremediği durumları ne kadar iyi tolere edebiliyorsa bebekteki güven duygusu o kadar kalıcı olur. Bebek henüz kendi duygularını düzenleme kapasitesine sahip olmadığı için, korktuğunda, kaygılandığında, üzüldüğünde, kızdığında, canı yandığında annesinin kendisini yatıştırmasına ihtiyaç duyar. Anne, bebeğinin duygu durumunu düzenledikçe bebek de olumsuz duyguların geçebileceğini öğrenir ve stresle baş etme becerileri yavaş yavaş gelişmeye başlar. Anne, birliktelik sırasında bebeğin duygu durumunu ne kadar iyi düzenliyorsa, bebeğin anneden ayrılmaya katlanması o derece kolaylaşır. Anne bebeğin yeniden bir araya gelme ihtiyacına ne kadar duyarlı ise güvenli bağlanma örüntüsü de o oranda pekişir.
Ancak bağlanma ilişkisinde her zaman optimal uyum yakalanamaz. Annenin yetersiz kaldığı, sabrının taştığı bilerek ya da bilmeyerek çocuğunun ihtiyaçlarına yanıt vermediği anlar vardır. Bu durum, bebekte duygu durum dengesinin bozulmasına neden olur ve onarım gerektirir. Bu kırılma ve onarım örüntüsü içinde, “yeterince iyi” anne, çocukta uyanan stresi yatıştırmayı, yeni bir uyuma geçmeyi başarır. Güvenli bağlanma ilişkisinde anne, çocuğunun duygu durumunda bir kırılmaya sebep olduysa bir sonraki adımda bunun onarımına yönelir ve böylece ikili, stresli durumların altından kalkabilir. Bu karşılıklı bir onarım sürecidir. Strese dayanıklılığın gelişebilmesi için anne ve çocuğun olumludan olumsuz duygu durumuna ve sonra yeniden olumlu duygu durumuna geçiş yapabilmesi gereklidir.
Ö. E. : “Bağlanma” kavramı psikolojide uzun zamandır var olan bir kavram olsa da son yıllarda hem araştırmacılar hem ruh sağlığı çalışanları tarafından oldukça ilgi çekiyor. Nedir bağlanma ve neden önemlidir kişinin yaşamında?
Y. T. : Bebekler doğduklarında o kadar az gelişmişlerdir ki, ancak bir yetişkin onlara bakmaya ve korumaya istekli olduğu takdirde hayatta kalabilirler. Bebek fiziksel ve duygusal güvenliğini sağlamak için koruyucu olarak algıladığı özel bir kişi ile çoğunlukla da anne ile yakınlığını sürdürmek için güçlü bir eğilime sahiptir. Bu eğilime, bağlanma davranışı diyebiliriz. Hayattaki ilk bağlanma ilişkisi, kişinin hayat ile bağının da doğasını etkilediği için çok önemlidir. Güvenli bağlanma örüntüsü geliştiren bireyler kendini değerli hisseder, insanlara gerçekçi bir güven duyar, hayatiyet duygusu yüksektir, keşif merakı geliştirebilir, olumsuz duygular yaşamaktan veya terk edilmekten aşırı derecede korku duymadan yakın ilişkiler kurabilir ve sürdürebilir. Ayrı kalmaya tahammül edebilir ve kendi bireysel alanını oluşturarak zamanı geldiği zaman aileden ayrışabilir. Hem yakın ve anlamlı ilişkiler kurma hem de bağımsız ve özgür yaşama kapasitesi vardır. Bu nedenlerle bağlanma ilişkisi önemlidir.
Ö. E. : Yeni anne olacak veya olmuş kişilere çocuklarıyla güvenli bağlanma kurabilmeleri için tutum ve davranışlarında kesinlikle dikkat etmeleri gerektiğini düşündüğünüz neler söyleyebilirsiniz?
Y. T. : Her annede bebeği ile güvenli bağlanma ilişkisi kurma kapasitesi vardır. Bunu başarmanın çok zor bir şey olduğunu düşünmesinler. Çocuğun ihtiyaçlarına duyarlı olan ve tutarlı davranan her anne çocuğu ile güvenli bir bağlanma ilişkisi geliştirebilir. Bazı anneler çocuk bakımına gereğinden fazla kaygılı yaklaştıkları için kendi duygu dünyalarından uzaklaşıyor ve zihinsel bir çerçeve içinde “en doğru”yu yapmaya çalışıyorlar. Bu da anne-bebek arasındaki doğal eşzamanlılığı bozuyor. İkili arasındaki ritim aksamaya başlıyor. Anne ne kadar spontan ise o kadar yaratıcı olur ve kendi sezgilerine, algısına güvenerek hareket eder. Çocuğuna hiç olumsuz bir duygu yaşatmamaya çalışan ebeveynler aslında hiç de iyi bir şey yapmıyorlar. Kısa olumsuz deneyimler, çocuk için hayata aşılanmak gibidir. Bu şekilde karşılaşacağı nahoş durumlar için bir tür antrenman yapar çocuk. Kızmak, üzülmek, acı çekmek, kaygılanmak çocuğun tanışması gereken duygu durumlarıdır. Anne çocuğu bu duygulardan uzak tutmaya çalışmak yerine onları hissetmesine rağmen üstesinden gelebileceğini öğretmeye çalışmalı. Ancak annenin ruh sağlığı güvenli bir ilişki sürdürmek için elverişli değilse mutlaka tedavi olmalıdır. Çünkü anne çocuğuna istikrarlı bir bakım ve ilgi veremiyor ise ya da ihmal ve istismar varsa çocuğun bağlanma biçimi güvensiz olacaktır. Güvensiz bağlanan çocuklar, özellikle stresli durumlarda aşırı derecede kaygılı ve hırçın ya da kayıtsız / uzak duran tutumlar sergilerler.
Ö. E. : Güvenli bağlanma sağlayamayan çocuğun ileriki yaşamında bazı psikolojik sıkıntılarla karşılaşabileceği biliniyor. Öncelikle bu sorunların en sık görülenleri neler ve güvenli bağlanma yaşayamayan herkesin bu sorunları yaşayacağını söylemek mümkün mü?
Y. T. : Güvensiz bağlanma geliştiren bebekler, ileriki yaşamlarında stresle baş etmekte zorlanabiliyorlar. Bazıları, yeni durumlarda keşif heyecanı yerine sıkıntı ve kaygı duyabiliyor, bağımsız hareket edemiyor, zorluklardan uzak duruyorlar. Bazıları da zorluklar karşısında soğukkanlı ve etkilenmez görünüyor; ancak çözüm odaklı olmaktan çok, kendilerini sorunlardan uzaklaştıran, kopuk bir tutum sergiliyorlar.
Bağlanma tipinin doğası kendini en fazla ilişkilerde ortaya koyuyor. Güvensiz bağlanan kişilerin yetişkinlikte yakın ve kalıcı ilişkiler geliştirmeleri bir hayli güç oluyor. Ya aşırı kaygılı ve bağımlı davranıyor ya da bağlanmaktan kaçınan, uzak bir kişilik tarzı geliştirebiliyorlar. Bazen de bunların karışımı inişli çıkışlı, istikrarsız bir durum ortaya çıkabiliyor. Aşırı kaygı ve hızlı bağlanma ile ani kopuş ve uzaklaşmalar birbirini izleyebiliyor. Kişi kendi dinamiklerini değiştiremediği için de benzer deneyimler tekrar ediyor.
Ö. E. : Anne ile güvenli bir bağlanma gerçekleştirememiş çocuğun ileriki yaşamında bunu telafi etmesi mümkün mü? Bunun için psikolojik destek ne derece etkili?
Y. T. : Zor da olsa mümkün oluyor. Güvenli bağlanmayı 0-1 ekseninde ele almamak gerek. Yani “ya vardır ya yoktur” diyemeyiz. Bağlanma ilişkisinin niteliği, güvenin niceliğini belirler. Çok talihsiz bir bebeklik dönemi yaşamış biri için telafi çok daha güç olacaktır elbette. Ama yine de yaşamın kendisi her zaman sağaltıcı unsurları içinde barındırır. Kişi, olgunlaşma sürecinde yavaş yavaş benliğindeki yaraları sararak kendini güvenli bir zemine taşıyabilir. Psikolojik destek bu konuda son derece etkili oluyor. Bağlanma sorunlarının yol açtığı kaygı ve depresyon gibi semptomlar için ilaç tedavisi etkili olabilir ama bağlanma örüntülerinin ele alınması ve yeniden yapılanması için mutlaka psikoterapi sürecine ihtiyaç vardır.
Ö. E. : Elinizde psikodrama gibi oldukça güçlü ve etkili bir terapi yöntemi var. Terapi sürecinde psikodramanın bağlanma ile ilgili yaşanan sorunlarda ne gibi katkıları oluyor?
Y. T. : Ben psikodrama için, eski köye yeni ziyaret diyorum. Eyleme dayalı bir grup psikoterapisi yöntemi olan psikodrama, güvenli bir zeminde bizi yaralarımızla karşılaştıran ama onları orada sararak ayağa kalkmamızı da sağlayan bir güce sahiptir. Doğası gereği kişilerarası etkileşimsel bir zeminde yürütülür ve beden ile iç dünyanın etkileşmesine dayanır. Psikodrama sahnesindeki eylem, örtük belleği yani hayatın ilk yıllarına ait anı parçacıklarını barındıran bellek bölgesini hızla aktive eden bir tür katalizör gibi çalıştığından ilk ilişki örüntülerinin farkına varılması ve çözümlenmesi için bize çok elverişli bir zemin sunar. Ayrıca psikodrama, eşleme, ayna ve rol değiştirme gibi çok güçlü temel teknikleri sayesinde güvensiz bağlanmaya dayalı ilişki örüntülerinin yeniden yapılandırılmasında son derece etkili olmaktadır. Kişi hem bizzat kendi sahnesinde hem de diğer üyelerin sahnelerinde aldığı roller sayesinde tekrar tekrar çalışarak içindeki yeni yapılanmaları sağlamlaştırabilir. Eski köye yeniden ve daha güçlü bir biçimde yapılan ziyaretler geçmişi değil ama bugünü değiştirir…
Psk. Dr. Yeşim Türköz
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden lisans ve Klinik Psikoloji alanında yüksek lisans; Ankara Üniversitesi Klinik Psikoloji alanında doktora derecelerine sahip. Sosyometri ve psikodrama alanında 4 yıl boyunca uygulamalı eğitimden geçmiş, bilişsel psikoterapi, gestalt psikoterapisi, aile terapisi ve grup terapisi alanlarında uygulamalı eğitim almıştır. Avrupa Psikoterapi Deneğinin akredite edilmiş kurumsal üyesi olarak faaliyet gösteren ve Psikodrama Eğitim Kurumları Federasyonu onaylı diploma veren İstanbul Psikodrama Enstitüsü’nde, Psikodrama Eğitimi Üst Aşama programını tamamlayarak Psikodrama Terapisti diploması almıştır. Bilkent Üniversitesi, Bayındır Hastanesi ve Başkent Üniversitesi Psikiyatri ABD’da çalışmıştır. Psikolojik gelişim, psikoterapi ve eğitim çalışmalarını Günışığı Psikolojik Gelişim ve Psikoterapi Merkezi’nde sürdürmektedir. Ergen ve yetişkinlerde bireysel psikoterapi, çift terapisi, aile terapisi ve grup psikoterapisi alanlarında uygulamalarını yürütmekte, psikodrama grupları yönetmektedir. “Büyü Dükkânı”, “İç Dünya Oyunları” ve “Büyü Dükkânı’nda İki Çınar” isimli Epsilon Yayınları’ndan basılan üç kitabın da yazarıdır.
Kaynak: http://ajanspsikoloji.com/2014/03/03/anne-bebek-yol-arkadasligi-baglanma/
Uzman Psikolog Özge Erel Arda